Haber: DİLAN KUTLU/ Kamera: UĞUR DEMİRCİ
Erzincan İliç’te meydana gelen altın madenindeki siyanürlü liç kaymasında 9 işçi için arama faaliyetleri devam ederken bölgeye gelene siyasi partiler ve sendikalar da maden alanına alınmıyor. TMMOB, TTB, KESK ve Eğitim Sen’in aralarında bulunduğu heyetin alana girişi yasaklandı. TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül, “İki ay önce burada bir çökme, kayma ve yıkılma riskinin olduğunu, bununla ilgili gerekli tedbirlerin ve önlemlerin alınıp alınmadığını sorduk. Acıdır ki iki ay geçti üzerinden ve büyük bir faciayla karşı karşıya kaldık. Bugün iki tane faciayla yüz yüzeyiz. Birisi iş cinayeti. 9 tane emekçi kardeşimiz toprak altında. Zehirli kimyasallarla yıkanmış toprağın altında hayat mücadelesi veriyor. Diğeri de ülkemizin görmüş olduğu en büyük çevre katliamlarından birisi. İki facia ülkemizi oldukça kötü noktalara götürecek” dedi.
Kanadalı SSR Mining ve Türk şirket Çalık Holding ortaklığındaki Anagold Madencilik’e ait Çöpler Altın Madeni’nde çıkarılıp istiflenen siyanürlü toprak, 13 Şubat günü kaydı.
Yaklaşık 10 milyon metreküp, 16 milyon ton toprak, 200 metrelik yamaçtan hızla aşağı doğru aktı. 9 işçi, geniş bir alana yayılan siyanürlü toprağın altında kaldı. İşçileri arama çalışmaları sürerken, bölgeye giriş çıkışlar yasaklandı. TMMOB, TTB, KESK Eğitim Sen heyet olarak bugün incelemelerde bulunmak için İliç’e geldi. Maden alanına alınmayan heyet, jandarmalar tarafından durduruldu.
TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“İliç altın madeni işletmesi uzun süredir TMMOB ve bağlı odalarının gündeminde. İşletmenin faaliyete başladığı andan itibaren gerek raporlarımızla gerek savcılık aşamasında yürütülen, dosya ve davalara verdiğimiz teknik görüşlerle bu bölgede, liç yöntemiyle madencilik faaliyetinin yürütülmesinin doğru olmadığını, bu faaliyette kamu yararı olmadığını, buradan çıkarılacak altınların neredeyse tamamının zaten yurt dışında çıkarılacağını, aynı zamanda lokasyon olarak 9 ülkeden geçen ve 3 ülkeyi geçerek denize dökülen, Anadolu’nun can damarı olarak sayabileceğimiz, birçok medeniyetin ve uygarlığın gelişmesine ev sahipliği yapmış olan Fırat Nehri’nin kuzey kolu olan Karasu Nehri’nin kuş uçumu birkaç yüz metre yanında olması dolayısıyla büyük bir tehdit ve risk barındırdığını söyleyerek, yer seçimi itibarıyla da zaten burada ne yaparsanız yapın büyük riskler barındıracağını biz teknik ve hukuksal yönleriyle ifade etmiştik.
“BÜYÜK FELAKETLERE YOL AÇACAK NİTELİKLERE SAHİP OLDUĞU DOLAYISIYLA KAPASİTE ARTIŞLARINA ÖZELLİKLE İTİRAZ ETTİK”
Yaratacağı çevresel riskler açısından da göze alınamayacak, yönetilemeyecek düzeyde, büyük ölçekli riskler barındırdığını, Avrupa ülkelerinin birçoğunun bu yöntemden vazgeçtiğini ve ülkemizin bu yönteme işletme başlamadan önce buradaki faaliyetlerin durdurulması konusunda görüşlerimizi iletmiştik. İşletmenin faaliyet süreci boyunca iki defa kapasite artırımı gerçekleşti. İki kapasite artışına da birlik olarak ve odalarımızla birlikte dava açtık. Kapasite artışının yanlış, işletmenin mevcut potansiyelinin büyük bir tehdit olduğunu, kapasite artırımıyla birlikte bu tehdidin astronomik ölçülerde büyük felaketlere yol açacak niteliklere sahip olduğu dolayısıyla kapasite artışlarına özellikle itiraz ettik.
“ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA MAHKEME KAPASİTE ARTIŞIYLA İLGİLİ ÇED OLUMLU KARARINI İPTAL EDERSE NE OLACAK? HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEYECEK. ÇÜNKÜ ŞİRKET, KAPASİTESİNİ, ÜRETİMİNİ, ATIKLARINI ARTIRDI”
Yürüyen iki davamız var. İkinci kapasite artışına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın vermiş olduğu ÇED olumlu kararına açtığımız dava henüz tamamlanmış değil. Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen, davanın tamamlanmaması, mahkemenin noktalanmaması da Türkiye’deki hukuk sisteminin sakatlığını gösteren bir durumdur. Çünkü kapasite artışıyla ilgili hukuksal süreç devam etmekteyken firma gerekli kapasite artış işlemlerini yerine getirmiş durumda. Önümüzdeki hafta mahkeme kapasite artışıyla ilgili ÇED olumlu kararını iptal ederse ne olacak? Hiçbir şey değişmeyecek. Çünkü şirket, kapasitesini, üretimini, atıklarını artırdı. Kullandığı zehirli kimyasalların miktarını artırmış oldu. Hukuksal yürüyen sürecin de bilimsel, objektif, evrensel hukuk değerleri açısından da hiçbir anlam ifade etmediğine, göstermelikten ibaret olduğunu biz tanık olduk.
“İKİ AY ÖNCE BURADA BİR ÇÖKME, KAYMA VE YIKILMA RİSKİNİN OLDUĞUNU, BUNUNLA İLGİLİ GEREKLİ TEDBİRLERİN VE ÖNLEMLERİN ALINIP ALINMADIĞINI SORDUK”
En son bu yanlışlara bir zincir halkası daha eklendi. 2023 yılında, maden işletmesi cevher elde etmek için açık ocak sahasında bir genişleme projesine yöneldi. İlginçtir ki bu süreç, ‘ÇED gerekli değildir’ kararıyla ÇED sürecinin dışında bırakıldı ve açık ocak işletmesi genişletildi. Buna da dava açtık. İki davamızla ilgili keşfimiz tam iki ay önce burada gerçekleşti. Uzman heyetlerimiz ile birlikte bilirkişi keşfine katıldık. İlginçtir ve acıdır ki liç sahasında meydana gelen kaymanın olduğu noktayı işaret ederek bu liç sahasının, bu kütlenin Fırat Nehri’nin neminden etkilenip etkilenmeyeceği gibi birtakım teknik sorular eşliğinde, yıkılıp yıkılmayacağı veya ne kadar dayanacağına ilişkin de bilirkişilere sorularımızı da yöneltmiştik. İki ay önce burada bir çökme, kayma ve yıkılma riskinin olduğunu, bununla ilgili gerekli tedbirlerin ve önlemlerin alınıp alınmadığını sorduk. Acıdır ki iki ay geçti üzerinden ve büyük bir faciayla karşı karşıya kaldık.
“BUGÜN İKİ TANE FACİAYLA YÜZ YÜZEYİZ. BİRİSİ İŞ CİNAYETİ. 9 TANE EMEKÇİ KARDEŞİMİZ TOPRAK ALTINDA. DİĞERİ DE ÜLKEMİZİN GÖRMÜŞ OLDUĞU EN BÜYÜK ÇEVRE KATLİAMLARINDAN BİRİSİ”
Bugün iki tane faciayla yüz yüzeyiz. Birisi iş cinayeti. 9 tane emekçi kardeşimiz toprak altında. Zehirli kimyasallarla yıkanmış toprağın altında hayat mücadelesi veriyor. Diğeri de ülkemizin görmüş olduğu en büyük çevre katliamlarından birisi. İki facia ülkemizi oldukça kötü noktalara götürecek. Bölge halkını, Fırat Nehri’ni, ekolojik sistemleri, biyoçeşitliliğimizi, ülke ekonomimizi, toplum ve halk sağlığımızı çok yönlü şekilde olumsuz etkileyecek, büyük zararlar verecek. Yetkililer tarafından facianın boyutu gizlenmeye çalışılıyor maalesef. Hem şirket yetkilileri tarafından hem de siyasi iktidar ve bakanlık yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda facianın boyutu gizlenmeye ve küçük gösterilmeye çalışılıyor. Fırat Nehri’ne atıkların karışmadığı bilgisini vererek, burada korkulacak bir şey, herhangi bir sorun olmadığı ifade ediliyor. Bu bir algı oyunudur, yanıltmadır. Gerçeği ifade etmemektedir. Çünkü facia zaten yaşanmış durumdadır.
“FELAKETİN DAHA BÜYÜK SONUÇLAR ÜRETMEMESİ KONUSUNDA DA ISRARIMIZI SÜRDÜRECEĞİZ”
Şu an 10 milyon metreküp olarak tahmin edilen siyanür başta olmak üzere birçok kimyasalla yıkanmış, içerisinde arsenik gibi birçok ağır metal barındıran toprak kütlesi bir dere yatağının üzerinde bekliyor durumda. Altındaki zemin geçirgen bir zemin. Altındaki zemin dere yatağı. Toprağın içerisindeki kimyasalların neredeyse önemli bir kısmı sıvı şekilde. Bu sistem, Fırat Nehri’ni besleyen, su besleme sistemine dahil olma riskini de büyük oranda taşıyor. Yetkililerin yaptığı açıklama nehrin, Fırat Nehri’ne karışan menfez kısmının baraj ve set etkisi görecek şekilde kapatıldığına yönelik bir tedbir alınmasına ilişkin. Yalnız bu tedbir sadece malzemenin yüzeysel ve fiziksel olarak Fırat Nehri’ne akış yoluyla karışmasını engelleyebilir. Zeminden etkileşimi asla engellemez. O yüzden birtakım üniversitelerden davet edilerek buraya getirilen akademisyenlerle daha farklı senaryolar üzerinden çalışmalar yürütülüyor. Biz bu çalışmaların ne olduğunu bilmiyoruz. Çalışmaların detayına ulaşamadık. AFAD yetkilileri burada. Bir afetle karşıyayız. Bunun olumsuz sonuçları büyüyecek. Biz heyetimizle, alanında uzman isimlerle birlikte bugün AFAD’ın ve şirketin yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi almak, görüş alışverişinde bulunmak da istedik. AFAD Saha Müdürü başta olmak üzere şirket yetkilileriyle görüştük. Maalesef bizimle herhangi bir görüşme sağlanmadı. Nizamiye girişine dahi alınmıyoruz. Bu da olumsuz noktalardan bir tanesi. Biz TMMOB olarak süreci yakından takip etmeye, kamuoyunu bilgilendirmeye, yetkili, ilgili makamları kamu kurumlarıyla iş birliği yapmak dahil olmak üzere ortak çalışmalar yapmak ve bilgi birikimimizi bu sürecin, felaketin daha büyük sonuçlar üretmemesi konusunda da ısrarımızı sürdüreceğiz.”
KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz, şunları söyledi:
“Birinci önceliğimiz enkaz altındaki yurttaşlarımızın sağ salim kurtarılması. Ancak gördüğümüz manzara gerçekten felaket. İllerimize gelirken ‘önce vatan’ deniliyor. Ama ‘önce vatan’ olmadığı, su kaynaklarımızın, insanlarımızın sağlıkları olmadığı, önce uluslararası/ulusal şirketlerin paralarının, sermayenin korunduğunu burada çıplak gözle gördük. Bizler içeriye alınmıyoruz. Alınmama nedeni bize hala izah edilmemiş değil. Biz bunu kabul etmiyoruz. Bu tutumu doğru bulmuyoruz. Askerin, polisin, valinin bu tutumunu da kınıyoruz.”
GÜNDEM
11 Ekim 2024SPOR
11 Ekim 2024GÜNDEM
11 Ekim 2024SPOR
11 Ekim 2024SPOR
11 Ekim 2024GÜNDEM
11 Ekim 2024GÜNDEM
11 Ekim 2024